Ormanların tahrip olması ve çoraklaşma, tropik bölgelerde karşılaşılan en büyük çevre sorunlarından biridir. Bunu önlemek için kahve, limon, portakal gibi hızlı büyüyen ağaçların ekimine öncelik verilmesi gerekir. Özellikle kahve ağaçlarının; kurak mevsim sonrası çiçek açtıktan sonra döktükleri yapraklar, toprağın verimini artıran pek çok kimyasal ve mineral içerir. Bu doğal gübre toprağın verimini artırıcı etkiye sahiptir. Kahve ağaçlarının ve yanlarında yetişen gölge yapıcı ve rüzgâr kesici diğer ağaçların döktükleri yaprakların oranı, bu yaprakların toprağa gübre olarak karışma ve tekrar ağaçlar tarafından emilme hızı diğer tüm tropikal bitkilere göre çok daha fazladır. Öte yandan kahve plantasyonları boyunca, gölge yapmaları için yetiştirilen selvi ve çam ağaçları gelişigüzel ağaç kesimi nedeniyle yerlerinden olan çeşitli kuş türlerine de yuva olmaktadır. Yoğun ve şiddetli tropik yağmurların görüldüğü dönemlerde kahve ağaçlarından dökülen yapraklar toprağın üstünde güçlü bir koruyucu tabaka oluşturarak erozyonu önler. Kuru dönemlerde ise, bu yaprak örtüsü toprağın nemli kalmasını sağlayarak tüm ağaç türlerinin beslenmesi için uygun bir ortam oluşturur.
Eskiden Kahve, Evlerde kavurma tavasıyla kavrularak hazırlanırdı.
Saray ve Konaklarda kullanılan kahve kavurma tavası.
Türk Kahvesine özgü geleneksel hazırlık süreci temel olarak; kavurma, soğutma, öğütme, pişirme ve ikram aşamalarından oluşur. Bu aşamalarda kullanılan geleneksel araçların hemen hemen tamamı zaman içinde günün koşulları gereği kullanımdan kalkmış; müze, koleksiyon ve antikacı vitrinlerinde yerlerini almışlardır. Kullanım sırasına göre bu araçları şöyle tanımlayabiliriz:
Kavurma işleminde tava ve tambur olmak üzere iki çeşit kavurucu kullanılırdı. Tavalar sıcak demirden dövme tekniğiyle elde üretilir, nadiren pişmiş topraktan olanlarına da rastlanırdı. Uzun saplı kavurucuların bazıları katlanabilir saplıydı. Bazı büyük tavalar ise, ateşe kolay sürülmeleri için tekerlekli imal edilmişti. Yine bazılarının, üzerlerine zincirle bağlanmış kavurma kaşığı da vardı. Kavurma işlemi ocak ya da mangal üstünde yapılırdı. İnce sacdan imal edilmiş olan tambur tipi kavurucular, küçük dörtgen bir mangalın üstüne monte edilmiş elle çevrilen silindir bir gövdeden oluşurdu.
Kahve Ağacı ;
Coffea bitkisi, Rubiaceae ailesinin bir cinsidir. Bu ailenin çok sayıda alt cinsleri ve türleri olmasına rağmen bunlardan sadece ikisi ticari anlamda kahve üretiminde kullanılmaktadır: Coffea Arabica ve Coffea Canephora (Robusta).
Kahve ağacı; bol yağış alan, ortalama sıcaklığın 18-24° C arasında bulunduğu ve don olayının görülmediği, ekvatorun 25 Kuzey'i - 30 Güney'i arasındaki kuşakta yetişir. Soğukta ağaç ölür, ayrıca ani ısı değişiklikleri de ağaca zarar verir. Nemli ortamı sevdiğinden, kahve ağacının düzenli yağışın olduğu tropik bölgelerde yetiştirilmesi gerekir.
Kamelya çalısı görünümündeki ağaç; koyu, parlak ve sivri uçlu yapraklara sahiptir. Olgunlaşmaya bırakıldığında 18 metre uzunluğa kadar büyüyebilir. Ancak kahve plantasyonlarında hasatın toplanmasını kolaylaştırmak için 2-3 metre olacak şekilde budanır.
Yasemine benzeyen son derece narin ve keskin kokulu beyaz çiçeği yeşil meyve verir. Fidanın meyve üretmeye başlaması için 3-5 yıl gerekir. Meyvesi yılda birkaç kez olgunlaşır.
Caffea Arabica ;
Etiyopya'da keşfedilen ilk kahve bitkisinden türemiş olan Coffea arabica, daha çok yüksekliği 800-2000 metre arasında olan dağlık platolarda veya volkanik yamaçlarda yetişir. Her yağmurlu dönemin ardından çiçek açar ve meyvelerinin olgunlaşması için yaklaşık 9 ay gerekir. Tipik bir arabica ağacı, bir yılda yaklaşık 5 kg meyve verir ve bu meyvelerden 1 kg kahve çekirdeği elde edilir.
Yeşilimsi sarı renkteki oval Arabica çekirdeklerinden üretilen kahve, Robusta'ya göre daha az kafein içerir. Ayrıca daha lezzetli ve tatlı bir aromaya sahiptir.
Arabica kahvesi dünya kahve üretiminin %70'ini oluşturur. Ancak hastalıklara ve iklim koşullarına çok dirençli olmadığından yetiştirilmesi daha zordur ve daha pahalıdır.
En çok bilinen çeşitleri; Brezilya, Orta-Doğu Afrika, Hindistan, Endonezya'da yetişen "Bourbon" ve Latin Amerika'da yetişen "Typica"dır. Bunları Tico, Blue Mountain, Mundo Novo, Caturra, San Ramon izler.
Kurukahveci Mehmet GÖNEN'nin Türk Kahvesi üretimi için tercih ettiği kahve çekirdekleri, yüksek kaliteli "coffea arabica" çeşitlerinden özenle seçilir.
Kahve Çekirdeği ;
Bol yağışların ardından kahve ağacı, yılda iki ya da üç kez bembeyaz muhteşem çiçekler açar. Güçlü ve keskin kokuları kimi zaman yasemini kimi zaman portakal ağacının çiçeğini andırır. Yeni çiçek vermeye başlamış bir ağaç, dallarında bir yılda toplam 20-30 bin çiçek taşır.
Kahve çiçekleri açtıktan birkaç saat sonra solmaya başlar ve yavaşça meyve olmak için hazırlanırlar.
Kahve Meyvesi ve Çekirdeği ;
Kahve çiçeği beyaz renktedir ve yasemin gibi kokar. Kahve meyvesi; büyüklüğü, şekli ve rengindeki benzerlikler nedeniyle "kahve kirazı" olarak da adlandırılmaktadır. İçinde ince iki çekirdek bulunur. Çekirdeklerin birbirine bakan tarafı düz, dış tarafı yuvarlaktır. Her çekirdeğin içinde aynı biçimde bir tohum (kahve tanesi) vardır. Tanenin düz yüzeyinde, içi sert bir besidokusu ile dolu olan, derin bir çizgi yer alır, Besidokusunun dış tabakası ince bir zarla kaplıdır. Zarın dışında ise daha sert bir kabuk vardır. Eğer kahve çekirdeği daha sonra tohum olarak kullanılacaksa çekirdek kabuktan ayrılmaz.
Bazı kahve ağaçlarının meyvesinden iki yerine bir tane çekirdek çıkar. Bu çekirdek (peaberry), diğerlerine göre çok daha yuvarlak bir şekle sahiptir. Tek olarak çıkan çekirdekler, diğerlerinden ayrılarak üretim sürecinden geçirilir. Genellikle fiyatları da normal kahveye göre çok daha pahalıdır.
Kahve meyvelerinin çok düzenli kontrol edilmeleri gerekir, çünkü olgunlaştıktan sonra 14 gün içinde çürümeye başlarlar.
Kahve hangi süreçlerden, her ne şekilde geçerse geçsin; nihai kalite tek bir faktöre bağlıdır: "tazelik". Kahve çekirdekleri kavrulduktan sonra oksidasyon süreci başlar ve bayatlamaya neden olur. Bu nedenle satılacağı şekle göre çekirdek olarak veya öğütülerek hemen paketlenmeleri gerekir. Kahvenin, tüketileceği zamana kadar oksijen, nem, koku gibi çevre koşullarından etkilenmemesi ve havasız bir ortamda tamamen korunarak nefis lezzetini ve eşsiz kokusunu kaybetmemesi için çeşitli paketleme yöntemleri geliştirilmiştir.
Yastık Poşet ;
Kahve poşetlerinin görüntüsü bir yastığa benzediği için bu ambalaj türü yastık poşet adı ile anılmaktadır. Öğütülmüş kahve, olumsuz her türlü çevre koşulundan etkilenmeyecek şekilde tam otomatik dolum ve paketleme makinelerinde özel bir ambalaj malzemesi ile paketlenir.
Bu poşetlerde 100 gr olarak satışa sunulan Nefis Türk Kahvesi, özel ambalajında son kullanma tarihine kadar ilk günkü tazeliğinde korunur. Tavsiye edilen raf ömrü 8 aydır.
Vakumlu Ambalaj ;
Vakumlanmış paketlerin görüntüsü bir tuğlaya benzediği için bu ambalaj türü tuğla paket adı ile de anılmaktadır. Öğütülmüş kahve, özel ambalaj malzemesinden yapılmış poşetlere doldurulur. Ardından otomatik vakum makinelerinde ambalaj içindeki hava alınarak bu poşetler kapatılır.
Kurukahveci Mehmet GÖNEN’nin vakumlu ambalajlarda 250 ve 500 gr olarak satışa sunduğu öğütülmüş kahveleri, özel ambalajında son kullanma tarihine kadar ilk günkü tazeliğinde korunur. Tavsiye edilen raf ömrü 24 aydır.
Kahvenin verdiği ilhamla yapılmış sayısız resim bugün Avrupa'nın hemen her yerindeki müzelerde sergilenmektedir. Bunlar genellikle, sanatçıların sıkça gittikleri kahvehaneleri, evlerde içilen kahveyi ve kahve sohbetlerini aktarır. Dünyanın ilk kahvehane resmi ise, Hollandalı ressam Adrian van Ostade'ye aittir. François Boucher, Franz Schams, Jean Léon Jérôme gibi ressamların ortaya çıkardığı eserler ise hem eski kahvehaneler, hem de kahve kültürü hakkında bilgi verir.
Türkiye'de ise Üsküdarlı ressam Ali Rıza Bey'in resimleri önemli eserlerdir. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı yaşamış olan Ali Rıza Bey, dönemin yazlık ve kışlık kahvehanelerini, kahve ocaklarını, fincanlarını, cezvelerini, kahve dolaplarını ve seyyar kahvecilerini karakalem resmetmiştir. Ali Rıza Bey'in korunabilen onlarca resmi, bugün özel koleksiyonlarda yer almaktadır.
KAHVE YEMENDE ;
Kahve, ünüyle birlikte hızla Arap Yarımadası'na yayıldı ve 300 yıl boyunca Habeşistan'da keşfedilen yöntem ile içilmeye devam edildi. 14. yüzyılda ise yepyeni bir keşif ile ateşte kavrulan kahve çekirdekleri, ezildikten sonra kaynatılarak içime sunuldu.
15. yüzyıl ortalarında kahve bitkisi Yemen'e geldi. İklim koşullarının ve Yemen toprağının elverişliliği, bitkinin bu bölgede çok iyi yetişmesini ve haşatın verimli olmasını sağladı. Yeni pişirme yöntemi ve aromasıyla kahve, ününe ün katmaya devam etti.
KAHVE İSTANBULDA ;
Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1543'te, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirdi.
Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini aldı ve büyük ilgi gördü. Saray görevleri arasına "kahveci başı" adında bir de rütbe eklendi. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahveci başı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlandı.
Saraydan konaklara ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi.Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu. Kahvenin ünü sarayı, konakları ve evleri de aştı.
KAHVE VENEDİKTE ;
İstanbul'a gelen Venedikli tacirler, çok sevdikleri bu içeceği Venedik'e taşıdı. Böylece Avrupalılar kahveyle ilk kez 1615'te tanışmış oldu. Önceleri limonata satıcıları tarafından sokaklarda satılan kahve, 1645'te açılan İtalya'nın ilk kahvehanesinde yerini aldı. Kısa zamanda sayıları hızla çoğalan bu kahvehaneler de; diğer pek çok ülkede olduğu gibi özellikle sanatçıların, öğrencilerin ve her kesimden halkın bir araya gelerek sohbet ettikleri en gözde yerler oldu.
KAHVE MARSİLYADA ;
İstanbul'da kahvenin tadına bakmış olan seyyahlar, bu eşsiz lezzeti yazılarıyla Marsilya'ya tanıttı. 1644'de ilk kahve çekirdekleri, kahve yapımında ve sunumunda kullanılan araçlardan örneklerle birlikte İstanbul'da görev yapan Fransız elçisi eşliğindeki Monsieur de la Roque tarafından şehre getirildi.
1660'ta özlem sona erdi ve Marsilyalı tüccarlar İstanbul'da içip tadına doyamadıkları kahveyi Fransa'ya ithal etmeye başladılar. 1671'de ise, Marsilya'da ilk kahvehane açıldı. Önceleri sadece seyyah ve tüccarların rağbet ettiği bu kahvehaneler, zamanla halkın her kesiminin uğrak yeri oldu.
KAHVE PARİSTE ;
1669'da IV. Mehmet, Fransa Kralı XIV. Louis'ye bir elçi gönderdi. Paris'e kahveyi tanıtan bu elçi, Hoşsohbet Nüktedan Süleyman Ağa'ydı. Türkiye'den getirdiği eşyaları arasında çuvallar dolusu kahve de bulunan Osmanlı elçisi, Fransızlara Türk Kahvesini "sihirli içecek" olarak tanıttı.
Süleyman Ağa, kısa zamanda Paris aristokratlarının gözdesi oldu. Türk Kahvesinin eşsiz lezzetinin yanı sıra kültürünü ve sohbetini de paylaşan Süleyman Ağa'ya konuk olmak Paris aristokratları için bir ayrıcalık sayılıyordu. Elçi, kahve hakkında sayısız hikâye anlatarak, herkesi hoşsohbetiyle etkiliyordu.
1686 yılında Paris'te Café de Procope adında ilk gerçek kahvehane açıldı. Kısa zamanda edebi bir toplanma yeri haline gelen Procope; tanınmış şairler, oyun yazarları, aktörler ve müzisyenler tarafından sıklıkla ziyaret ediliyordu. Rousseau, Diderot ve Voltaire gibi pek çok ünlü kişi bu mekânda kahvenin tutkunu oldu. Café de Procope'u takiben, Paris sokaklarında birbiri ardına çok sayıda kahvehane açıldı.
KAHVE VİYANADA II ;
Viyana Kuşatması 1683'te sona erdi. Türkler, şehri terk ederken yanlarındaki fazla ağırlıkları da burada bıraktılar. Bu ganimetler arasında çok sayıda çadır, hayvan, tahıl ve yaklaşık 500 çuval kahve vardı. Ancak Viyana halkı kahvenin ne olduğunu bilmiyordu. İçlerinden bir yüzbaşı, kahvenin deve yemi olduğunu iddia etti ve kahveyi Tuna Nehri'ne dökmeye karar verdi.
Uzun yıllar Türklerin arasında yaşamış ve kuşatma sırasında Viyanalılar için casusluk yapan Kolschitzky, olaydan haberdar oldu. Savaşta gösterdiği başarının karşılığı olarak ne olduğunu gayet iyi bildiği kahveyi Viyanalılardan istedi.
Kolschitzky önceleri evden eve dolaşarak ve sonrasında kurduğu halka açık çadırda, Viyanalılara küçük fincanlarda Türk Kahvesi sundu ve kısa sürede kahvenin nasıl hazırlandığını öğretti. Böylece Viyana da kahveyle tanışmış oldu. O dönemde açılan Viyana kahvehaneleri, diğer birçok ülke tarafından örnek alındı.
KAHVE LONDRADA ;
İngiltere kahve ile ilk olarak 1637 yılında tanıştı. Bir Türk tarafından Oxford'a getirilen kahve, öğrenciler ve öğretim üyeleri arasında çok popüler oldu ve "Oxford Kahve Kulübü" kuruldu. Şehirde 1650 yılında "Angel" adında ilk kahvehane açıldı.
1652'de ise Yunan asıllı Pasqua Rosée, Londra'daki ilk kahvehaneyi hizmete sundu. Türk Kahvesini hazırlamayı ve pişirmeyi çok iyi bildiğinden bu lezzeti arkadaşları ve müşterileriyle paylaştı.
1660 yılına gelindiğinde Londra kahvehaneleri sosyal yaşamın vazgeçilmez bir parçası olmuştu. Çoğunlukla yazarların, sanatçıların, şairlerin, avukatların, politikacıların ve filozofların kahve içip sohbet ettiği bu kahvehanelere bir dönem halk arasında "Penny Üniversiteleri" adı yakıştırıldı. Çünkü buralara gelenler sadece kahve içmekle kalmıyor, giriş ücreti olarak ödedikleri bir penny karşılığında entelektüel kesimin sohbetlerinden pek çok şey öğreniyorlardı.
KAHVE LONDRADA ;
Hollanda'nın kahve macerası diğer Avrupa ülkelerinden oldukça farklıdır. Çünkü Hollanda, tüketimden çok ticari amaçla yıllar boyu kahve ile ilişkisini sürdürmüştür.
İlk kahve ülkeye 17. yüzyılda Yemen'den ulaştı. Ve buradan Hollanda'nın kolonilerine üretim yapabilmek için gönderildi. 1699'da Java adasına gelen kahve tohumları ile Endonezya'daki kahve yetiştirme alanlarının temelleri atıldı. 1711 yılında ise, Java'da üretilen kahve çekirdekleri Amsterdam'a getirilerek satışa çıkarıldı.
1660'larda ülkede ilk kahvehaneler açıldı. En büyük özellikleri kendilerine özgü bir stile sahip olmalarıydı. Çok zengin bir dekor, sıcak bir atmosfer, yemyeşil bahçeler... Ayrıca bu kahvehaneler daha çok şehirlerin finansal alanlarında yer aldıklarından, tüccarlar ve yöneticiler tarafından iş görüşmelerinin yapıldığı yerler olarak ün saldılar. 1680'li yıllarda ise Hollandalılar; günümüzde kişi başına düşen kahve tüketiminde, rekora sahip İskandinav ülkeleriyle bu eşsiz lezzeti tanıştırdı.
KAHVE ALMANYADA ;
Almanya kahve ile 1675 yılında tanıştı. İlk kahvehaneler Hamburg, Bremen ve Hannover'de 1679-1680 yılları arasında açıldı.
Kahve bir süre aristokratların içeceği olarak kaldı. Orta ve alt sınıflar 18. yüzyılın başına kadar bu lezzete ulaşamadı ve kahvenin evlerde tüketilmesi çok uzun yıllar sonra mümkün oldu. Öte yandan kahvehaneler erkek egemenliğinde olduğu için orta sınıf kadınları tarafından "kahve kulüpleri" kuruldu.
KAHVE AMERİKA KITASINDA ;
Kahve 1668 yılında Kuzey Amerika'ya ulaştı. 1696'da New York'ta "The King's Arms" adında ilk kahvehane açıldı. 1714 yılında Java adasındaki kahve numunelerinden yetiştirilen bir fide Hollandalılar tarafından Fransa kralı XIV.Louis'ye hediye edildi. Kahve fidesi, Paris'teki Jardin des Plantes kraliyet bahçesinde yetiştirildi.
1723'te Gabriel du Clieu adlı bir denizci tarafından bu kahve bitkilerinden alınan bir fide Fransa'dan Martinique adasına getirildi. Kahve buradan diğer Karayip Adalarına, Güney ve Orta Amerika'ya yayıldı.
1727'de Brezilyalı denizci Francisco de Mello Palheta sayesinde kahve fideleri ve bitkileri Fransız Gine'sinden Brezilya'ya ulaştı. Öyle ki bugün; Brezilya, dünya kahve üretiminde %35 ile birinci sırada bulunmaktadır.
1730 yılında ise İngilizler kahve ekimini Jamaika'ya taşıdılar.
Ve 19. yüzyıl ortalarında kahve, dünya ticaretinde en önemli ürünler arasında yerini aldı.
MÜZİK VE KAHVE ;
Antonio Vivaldi ve Carlo Goldoni gibi önemli müzisyenler de kahveden etkilenmiş, keman için "La Bottega del Caffe" adlı bir eser yazmışlardır. Ancak kahveden en çok etkilenen müzisyen J.S. Bach'tır. Bu büyük müzisyen, kahve aşkını ünlü Kahve Kantatı'nda notalara dökmüştür. 1732 yılında Leipzig'de yayınlanan Kahve Kantatı'nda Bach, Picander'in şiirinden yararlanmıştır. Kantatın yazılmasının en önemli sebebi, o sırada Almanya'da kadınlara kahvenin yasaklanmaya çalışılıyor olmasıydı. Oysa kahvenin sohbeti, cinsiyet ayrımı yapmamalıydı.
Kahve Kantatı, bir babanın kızını kahve içmekten vazgeçirmeye çalışmasını anlatır. Ancak kahve, genç kız tarafından şu sözlerle yüceltilir: "Ah, kahve ne tatlı, binlerce öpücükten daha tatlı, muscat şarabından daha yumuşak, kahve, kahve onsuz olamam; Eğer bana bir şey ikram edecekseniz ah, o zaman bana kahve veriniz!" – J.S. Bach, Kahve Kantatı
TOPLAMA ;
Kahve plantasyonlarının yer aldığı 75'ten fazla ülkede, elde edilen mahsuller kavurucu firmalara ulaştırılana kadar büyük bir emek sarf edilir. Bütün bir yıl süren bu çalışmalar, olgunlaşan kahve meyvelerinin ağaçtan toplanması ve meyvelerin çekirdeklerinden ayrılması gibi zahmetli ve kahvenin kalitesini de etkileyebilen süreçlerden oluşur.
ELLE TOPLAMA ;
Arabica türü kahvenin yetiştirildiği birçok yörede, toplayıcılar olgunlaşan meyveleri dikkatlice seçerek teker teker elle toplar ve yanında taşıdığı sepete koyar. Toplayıcılar sepetlerindeki meyvelerin ağırlığı karşılığında ücret alırlar. Bu sepetler 100 kg'a kadar ulaşabilir.
Bir ağaç, üzerindeki meyvelerin tamamı olgunlaşana kadar birçok kez ziyaret edilir. Sadece olgunlaşan meyvelerin seçilerek, doğru zamanda toplanması sayesinde daha kaliteli bir sonuç elde edilir. Ancak; elle toplama yöntemi uzun sürdüğü ve fazla iş gücü gerektirdiği için oldukça pahalıdır. Bu nedenle daha çok, en özel ve en iyi kahve cinsleri için uygulanır.
DALI SIYIRMA ;
Bu yöntem genellikle Brezilya'daki düz arazili ve düzenli ekilmiş kahve plantasyonlarında uygulanmaktadır.
Bir ağaçtaki meyvelerin çoğunluğu olgunlaşma sürecine ulaştığında, tüm ağaçtaki meyveler aynı anda toplanır. Bunun için toplayıcılar, dalın üst kısmından tutarak tüm daldaki meyveleri parmaklarıyla aşağıya doğru sıyırırlar. Bu sayede daldaki hem olgunlaşmış hem de olgunlaşmamış meyveler yere düşürülür.
Alternatif olarak; özellikle geniş plantasyonların yapıldığı çok büyük arazilerde, bir araç ile sıra sıra dikilmiş kahve ağaçlarının arasından yavaşça geçilir. Araç üzerindeki dönen kollar kahve meyvelerinin yere düşmesini sağlar. Bu işlemde, olgunlaşmamış meyvelerin ağaca daha iyi tutunduğu için yere düşmeyeceği ilkesine göre hareket edilir.
Düşen meyveler; işçiler tarafından toplanır, özel bir eleğin üzerinde birkaç kez havaya atılıp tutularak rüzgârın da yardımıyla ince dallardan, yapraklardan ve tozdan ayrıştırılır.
Dalı sıyırma yönteminde her ne kadar özen gösterilse de, olgunlaşmamış meyveler olgunlaşmış olanlarla toplanır. Bu nedenle daha sonra özel bir ayırma makinesinden geçirilmeleri gerekir.
ÇEKİRDEĞİN MEYVEDEN AYRILMASI ;
Kahve meyveleri toplandıktan sonra sıra çekirdeklere ulaşmaya gelir. Bu süreç, çekirdeklerin dış kabuk ve meyvesinden incinmeden ayrılmasını gerektirdiği için çok önemlidir. Bu ayırma işleminde iki yöntem uygulanır:
– YAŞ YÖNTEM
– KURU YÖNTEM
YAŞ YÖNTEM ;
Yaş yöntem, genellikle yüksek kalitedeki kahveler için kullanılır. Yeni toplanmış meyveler, herhangi bir fermantasyon başlamadan önce su dolu tanklarda yıkanır. Tanklardan kanallara aktarılırken, sürekli akan taze su yardımıyla çekirdeğin etrafındaki koruyucu tabakanın yumuşaması sağlanır. Bu kanallar kahve meyvelerini, kabuğun çekirdekten ayrılması için özel bir ayrıştırma makinesine taşır. Kanallardaki yolculuğuna devam eden meyve ve çekirdekler bir dizi elekten geçirilir. Büyüklüklerine ve ağırlıklarına göre sınıflandırılan kahve çekirdekleri mayalanma tankına gelir. Etraflarında kalan bütün kalıntılar, doğal enzimlerle çekirdekten ayrıştırılmak üzere 36 saatlik bir bekleme sürecine girer. Mayalanma süreci adı verilen bu süreç, kahve çekirdeklerindeki aromanın etkilenmemesi için dikkatlice izlenerek kontrol edilir.
KURU YÖNTEM ;
Kahve plantasyonlarının yer aldığı 75'ten fazla ülkede, elde edilen mahsuller kavurucu firmalara ulaştırılana kadar büyük bir emek sarf edilir. Bütün bir yıl süren bu çalışmalar, olgunlaşan kahve meyvelerinin ağaçtan toplanması ve meyvelerin çekirdeklerinden ayrılması gibi zahmetli ve kahvenin kalitesini de etkileyebilen süreçlerden oluşur.
KAHVE YETİŞTİRİLEN BAZI BELLİ BAŞLI ÜLKELER ;
TÜRK KAHVESİ MAKİNESİ İLE KAHVENİN HAZIRLANIŞI ;
Türk Kahvesi hazırlamak için kullanılan diğer bir yöntem de, kahve otomatlarıdır
TÜRK KAHVESİ İLE İLGİLİ SİZ KAHVE SEVERLERİMİZE FAYDALI BİLGİLER ;
1. Daima temiz içme suyu kullanın. Musluk suları içerdikleri klor gibi kimyasallar nedeniyle kahve tadını olumsuz yönde etkiler.
2. Daima yüksek kaliteli, taze kavrulmuş ve taze olarak öğütülüp paketlenmiş Kurukahveci Mehmet GÖNEN ‘in LİDER Kuru Kahvesini tercih edin.
3. Kahvenizi daima ağzı kapalı olarak muhafaza edin.
4. Eğer kahveniz için ambalajı dışında bir saklama kabı kullanıyor iseniz;
5. Saklama kabını daima temiz tutun,
6. Kap içindeki kahve bitmeden yeni kahve ilave etmeyin
7. Kap içine rutubetli kaşık sokmayın.
8. Kahve hazırlama (pişirme) kaplarınızı daima temiz tutun
9. Temizlik aşamasında sabun ve deterjan benzeri temizlik maddelerini kullanmayın. Eğer bu maddelerin kullanımı gerekli ise temizlik işlemi sonrasında bol su ile durulayarak kap içinde herhangi bir temizlik maddesinin kalmamasına özen gösterin. Kapların içinde kalabilecek kalıntılar kahvenin kokusunu ve lezzetini olumsuz yönde etkileyecektir
10. Fincanların yıkanmasında ise mümkün olduğunca kokusuz sabun kullanımına ve bol su ile durulamaya özen gösterin.
11. Kahve hazırlarken bir makine kullanıyorsanız, temizlik için kullanım kılavuzunda belirtilen noktaları uygulamaya özen gösterin.
12. Kahveyi ihtiyacınız olduğu zamanda ve ihtiyacınız olduğu kadar hazırlayın. Hazırlandıktan sonra kahvenin uzun süre bekletilmesi hem soğumasına hem de bir süre sonra aromasını kaybetmesine yol açacaktır.
TANIM ;
Türk Kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır. Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramı... kısacası, kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır.
Önceleri Arap Yarımadası'nda kahve meyvesinin kaynatılması ile elde edilen içecek, bu yepyeni hazırlama ve pişirme metoduyla gerçek kahve lezzetine ve eşsiz aromasına kavuşmuştur. Kahve ile Türkler sayesinde tanışan Avrupa; uzun yıllar kahveyi, Türk kahvesi olarak bu yöntemle hazırlayıp tüketmiştir.
Brezilya ve Orta Amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanan ve titizlikle kavrulan Türk Kahvesi, çok ince öğütülür. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek pişirilir. Küçük fincanlarla servis yapılır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenir.
KAHVENİN TARİHÇESİ ;
1517 yılında Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul'a getirdi.
Türkler tarafından bulunan yepyeni hazırlama metodu sayesinde kahve, güğüm ve cezvelerde pişirilerek Türk Kahvesi adını aldı.
İlk olarak Tahtakale'de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı. Günün her saati kitap ve güzel yazıların okunduğu, satranç ve tavlanın oynandığı, şiir ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı kahvehaneler ve kahve kültürü dönemin sosyal hayatına damgasını vurdu.
Saray mutfağında ve evlerde yerini alan kahve, çok miktarda tüketilmeye başlandı. Çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulduktan sonra dibeklerde dövülerek cezvelerde pişirilmek suretiyle içiliyor ve en itibarlı dostlara büyük bir özenle ikram ediliyordu.
Kısa sürede, gerek İstanbul'a yolu düşen tüccarlar ve seyyahlar gerekse Osmanlı elçileri sayesinde Türk Kahvesinin lezzeti ve ünü önce Avrupa'yı oradan da tüm dünyayı sardı.
Türkler için kahve içmek bambaşka bir keyiftir.Beraberinde getirdiği dostluk, sevgi ve paylaşım için bir fincan kahveye büyük anlamlar yüklenir. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözü bunu en iyi şekilde vurgular. Kahve içmek Türk halkı için o kadar büyük önem taşır ki, dilimizdeki "kahvaltı" kelimesi kahve-altı sözcüklerinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır.
Kahve ikramı da dostlukların pekişmesinde önemli bir yer tutar. Ev sahibi misafirine verdiği değeri, hazırladığı ve özenle sunduğu kahvesi ile gösterir. Evlilik öncesi kız istenirken, gelin adayının damadın ailesine kahve yaparak ikram etmesi de âdettendir. Kahvenin kabulü ise ikramda bulunanı onurlandırır. Dilimize yerleşen "kahvesi içilir olmak" ve "bir kahveni içerim" deyişleri bunu ifade eder.
Bol köpüklü kahveler içildikten sonra sohbet daha da uzar ve sıra kahve falına gelir.
KAHVE FALIMIZ ;
Aşk, başarı, para, kısmet: kahve telvesini okumak kahvenin tarihi kadar eski bir gelenektir. Türk Kahvesi ile doğan kahve falı, kahve keyfinin ve sohbetinin ayrılmaz bir parçasıdır.
17. yüzyılın sonlarında Türklerin Avrupa'ya armağan ettiği bu ritüel, öncelikle Paris'te ardından Avusturya, Macaristan ve Almanya'da da çok moda olmuştur.
Kahveler içildikten sonra kahve fincanı tabağın üstüne kapatılır. Falına bakılacak kişi "Neyse halim, çıksın falım" der. Fala bakan kişi, fincan soğuduktan sonra telvenin aldığı şekillere göre falı yorumlar. Bu genellikle falına bakılan kişiye güzel haberler vermek ve geleceğe umutla bakmasını sağlamak amacıyla yapılır.
Kahveler içildikten sonra kahve fincanı tabağın üstüne kapatılır. Falına bakılacak kişi "Neyse halim, çıksın falım" der. Fala bakan kişi, fincan soğuduktan sonra telvenin aldığı şekillere göre falı yorumlar. Bu genellikle falına bakılan kişiye güzel haberler vermek ve geleceğe umutla bakmasını sağlamak amacıyla yapılır.
HAYDİ ŞİMDİ FİNCANIMIZA BAKALIM ;
Kahve Falı Nasıl Bakılır ?
Yoruldunuz. Sıkıldınız. Şöyle güzel okkalı bir türk kahvesini hakkettiniz değil mi? Hadi kahveyi içtiniz diyelim. Kahve içildikten sonra fal bakmamak olmaz. İnsanoğlunun bitmeyen merakı: Geleceği bilmek . Kahveyi fincanın hep aynı noktasından içmişsiniz. Fincan çoktan ters çevrilmiş bile..Tabii önce bir dilek tutmuşsunuz. Aman dilek tutarken unutmayın fincan başınızın üstünde saat istikametinin tersi yönünde üç kez çevrilmeli.. Şimdi ara sıra parmağınızla fincanın ısısını yokluyorsunuz. Üzerine metal konarak çabuk soğuması da sağlanabilir fincanın. Ayrıca bu metalin, fincan içindeçıkabilecek kötülükleri uzaklaştırdığına da inanılır. Bazı falcılara göre de bu metal orada gelecek ile ilgili negatifliği önlesin diye fincan üzerine konurmuş.
Tamam sizin fincanınız soğumuş. Işığı arkanıza doğru alarak oturun, fincanı çevirin ve fincanda kalan telvenin şekillerinden falınıza bakmaya başlayalım artık.
1. Fincan yada tabak falında ilk önce telvenin rengine bakılmalıdır. Şayet renk koyu ise dilediğiniz olamayacak demektir, fakat bunu fincanın içindeki şekiller değiştirebilirler. Eğer renk açık ise dileğinize kolay kavuşacaksınız, ne açık ne de koyuysa muradınız eninde sonunda olacak demektir.Fal bakıldıktan sonra fincan açık bir biçimde bırakılmalıdır, eğer kapatılır ise fal bozulmuş sayılır, hem unutmayın aynı fincana birden fazla bakılmaz. Yine falı bozarsınız
2. Fincan sapından başlayarak hayali diklemesine bir çizgiyle fincanın içini iki kısma ayırın. Sonra bu çizgiyi bu kez enlemesine yine hayali bir çizgiyle bölün. Dört parça elde etmiş olacaksınız. Diklemesine çizginin sağ tarafındaki semboller pozitif, sol tarafındaki semboller ise negatif yorumlanır. Fincanın dibine doğru olan semboller uzun bir zaman sonra gerçekleşecektir. Enlemesine çizginin üstündekiler yakın zamanda gerçekleşecektir
3. Fincanı elinize aldığınızda hafifçe parmaklarınızın ucunda tutacaksınız. Fincanı öne arkaya hafifçe eğerek iç çeperlerdeki telve lekelerine, gölgelerine bütün dikkatinizi vereceksiniz
4. Şimdi burada ilk yapılacak şey telve şekillerine yoğunlaşmak. Bunun için fincanın dibine, orta noktasına bakacaksınız daha sonra fincana dudaklarınızı değdirdiğiniz yerden başlayarak saat yönünde ağır ağır bir tur attıracaksınız.Şekillerden uyarı sinyalleri gelmeye başlar. Yine dudağınızı değdirdiğiniz yerden başlayarak kendinizi şekillerin gizli mesajlarına bırakabilirsiniz artık
Acaba Kahve Falında Hangi Şekiller Neyi İşaret Ediyor ?
1. Kısa düz, yatay çizgi;Bu işaret size yük ve eşya geleceğini haber verir
2. Üçgen; Bir hediye gönderileceğine işarettir. Elinize kolayca geçecek parayı da haber verebilir
3. Daire ;Şansınızın açılacağını işaret eder. Evlenme işlerinizin yoluna gireceğini, seviyenizin yükseleceğini de haber verir.
4. Ortadan çizgiyle ayrılmış dikey; Devlet veya mahkemedeki bir işinizin isteğinize göre sonuçlanacağını haber verir.
5. Yukardan aşağı dalgalı iki çizgi; Deniz yolu işaretidir. Yakında deniz yoluyla bir seyahate çıkacağınızı veya iş için deniz yolu olan bir yere gideceğinizi bildirir.
6. Küçük, serpme noktalar; Parayı haber verir. Bugünlerde elinize para geçecek demektir.
7. Kare; Mutlu bir evliliği veya aile topluluğu içinde mutlu günlerin başlangıcını işaret eder.
8. Dik kısa çizgi; Karayoluna çıkacağınızı ve dönüşünüzün çok şanslı olacağını haber verir.
9. Fiyonk; Yakında mutlu bir olay var, nişan gibi..
10. Çelenk; Başarı işaretidir. Büyük bir gayretle çalışacağınızı ve sonuçta üstün bir başarıya ulaşacağınızı gösterir.
11. Yıldız; Özellikle uzun veya kısa bir yolculuk habercisidir. Aynı zamanda bir yatırım anlamına da gelebilir.
12. Verev üç nokta;Yeni bir maceranın veya arkadaşlığın başlayacağını gösterir. Noktalar birbirine çok yakın ise sabır gerekli demektir.
13. Doğan güneşe benzer; Büyük hayallerin beklenmedik bir anda aniden gerçekleşeceğini işaret eder.
14. Bir dizi inci gibi; Bir insanın kalbini kazanmak için gayret gösterilmesi gerektiğini hatırlatır. Fedakârlık göstermelisiniz.
15. Büyük harf Y gibi; Beklenmedik bir anda bir arkadaşla karşılaşacağınızı işaret eder. Bu arkadaş size iyilik yapacaktır
16. Bayan çantası şeklinde; Yakında elinize para geçeceğini gösterir. Yalnız tutumlu olmalısınız
17. Anahtar şeklinde; Taşınacağınızı hatırlatabilir. Bir insanın kalbini kazanmak anlamına da gelir. Yanında yaprak şekli varsa, ağzınızı sıkı tutun.
18. Yaprak ; Eski bir dosttan haber ya da yeni bir dost edineceğiniz anlamına gelir. Genellikle iyi bir konuşmayı işaret eder.
19. Göz; İki anlama gelir: Birincisi sizi kıskanan bir insanın varlığını işaret eder. İkincisi de, sizi ilgiyle izleyen, takip eden birinin varlığını gösterir.
20. Kelebek; Kararsız bir arkadaşlığı işaret eder. Azimli ve kararlı hareket etmeniz gerektiğini gösterir. Dikkat etmelisiniz.
21. Noktalardan ters üçgen; Bir arkadaşınızın sizden yardım isteyeceğini gösterir. Bunu hiçbir zaman önemsiz saymamalı, ona el uzatmalısınız.
22. Kulak; Her söze inanmamak gerektiğini hatırlatır. Dikkatli olunuz, herkese inanırsanız sonunda pişman olabilirsiniz.
23. Yığılı noktacıklar; Çok para harcayacaksınız. Dikkatli olun
SATIN ALMA İŞLEMİ ;
Türk kahvesi, espresso, filtre kahve... Çeşidi ne olursa olsun kaliteli bir kahve üretebilmek için kahve kavurucu firmaların, yeşil çekirdek numunelerini tadım testinden geçirdikten sonra kriterlerine uygun olanları seçerek satın alma kararı vermeleri gerekir.
Kurukahveci Mehmet GÖNEN'nin yılların tecrübesine sahip kahve eksperleri, bu aşamada sadece en iyi Arabica kahvelerinden oluşan numuneleri görsel ve duyusal olarak analiz ederler. Yüksek kaliteli olanlar seçildikten sonra, satın alma işlemi gerçekleştirilir.
KAHVENİN TADIM VE ANALİZİ ;
Kahve tadımı "cupping", kahvenin lezzetine bakmaktan da öte kahvenin duyusal analizidir.
Koklama, lezzet ve hissetme duyularının tümü bu analizde kullanılır. Koku ve lezzet birbirine çok bağımlıdır ve değerlendirmede birbirinden ayrılmaları çok zordur. Öte yandan, kahvenin gövdesi değerlendirilirken hissetme duyusu devreye girer. Satın alınan her kahve bu şekilde test edilir.
Kurukahveci Mehmet GÖNEN'nin tadım ekibi, her gün gelen çiğ kahvelerin lezzetine bakarak gerekli çalışmaları yaparlar.
KAHVE TADIM SÖZLÜĞÜMÜZ ;
1.Koku (Fragrance): Öğütülmüş kahvenin kokusunu değerlendirmek için kullanılır.
2.Aroma (Aroma): Kahveden alınan lezzetlere göre kahvenin özelliklerini tanımlamak için birçok farklı terim kullanılır: Meyvemsi, fındıksı, ekşimsi, baharatsı, şarapsı, çikolatamsı gibi…
3. Lezzet (Taste): Kahveden alınan lezzetlerin değerlendirilmesi için kullanılır.
4. Burun (Nose): İçime hazır olan kahveden alınan kokuların değerlendirilmesi için kullanılır.
5. Asidite (Acidity): Kahvede aranan bir lezzettir. Belirli kahvelerdeki keskinlik ve ekşiliği belirtir.
6. Gövde (Body): Kahvenin ağızda bıraktığı yoğunluğu anlatmak için kullanılır.
7. Buket (Bouquet): Koku, aroma ve tadım sonrası kalıcı lezzetlerin bileşimini ifade eder.
8. Acılık (Bitterness): Keskin, ısırıcı lezzet. Tamamen istenmeyen bir unsur değildir. Kahvenin kavrulmasına ve hazırlama metoduna bağlı olarak artabilir veya azalabilir.
KAHVE’NİN KAVRULMA SANATI ;
Kahve üretim sürecinde en kısa süren ancak en önemli ve en dikkat gerektiren aşama kavurmadır. Bu işlem büyük bir sorumluluk gerektirir. Çünkü bir anlık dikkatsizlik zaman ve para kaybına yol açarak tarladan üretime yüzlerce insanın sarf ettiği emeği boşa çıkarabilir.
Kavurma sırasında uygulanan ısı ile yeşil kahve çekirdekleri, orijinal açık yeşil renklerinden kahverengiye dönüşürler. Hacim olarak artarak su kaybederler. Bu işlem öncesinde hiçbir aroma ve kokuya sahip olmayan kahve çekirdekleri, kavrulma sırasında içlerinde gizli olan 900'den fazla aromayı açığa çıkarırlar.
Her kahve türü aynı şekilde kavrulmaz. Bu nedenle kavurma bir sanattır. Tecrübe, bilgi, birikim ve uzun yıllara dayanan bir uzmanlık ister. Tecrübeli bir kavurucu, belirli kahvelerin hem potansiyellerini hem de sınırlarını bilir. Ancak bu sayede kahvenin niteliklerini olabildiğince en üst seviyeye geliştirebilir.
KAHVE’NİN KAVRULMA AŞAMALARI ;
Kavurma işlemi, kullanılan kavurma makinesinin teknolojisine göre 2 ile 20 dakika arasında gerçekleşir. Kavurma sürecindeki aşamalı ısı artışları kahve çekirdeklerinde birçok farklı etki oluşturur. Bunları özetlemek gerekirse:
1. Açık yeşil renkteki kahve çekirdekleri 200-250 dereceye ulaşmış kavurma makinesine atılır. 100° C'de çekirdeklerin rengi yeşilden sarıya döner. Çekirdekler su buharı salar; önce çimensi sonra haşlanmış sebze kokusu yayarlar.
2. 120-130° C'de çekirdekler kestane kahvesi rengini alır ve kızarmış ekmek kokusu yayılır.
3. 130-140° C arasında çekirdekler alacalı, benekli ve kırışmış görünür.
4. 150-160° C'de kahve çekirdekleri kavrulan tohumlara benzer bir koku çıkarırlar ve bu kahvenin gerçek aromasının öncüsüdür.
5. 180° C'de yüksek ısı sonucu, çekirdeklerin içindeki gazların salınması ile beraber kahvenin gerçek aroması açığa çıkar. Çekirdekler tarçınımsı bir renk alır ve genleşmeye başlarlar.
KAHVE’NİN ÖĞÜTÜLMESİ ;
Kaliteli bir kahvenin gizli lezzetlerini, kavurma aşamasında ortaya çıkardıktan sonra fincanlara taşıyabilmek için bir aşamadan daha geçirmek gerekir: "öğütme". Her kahve türü ayrı şekilde öğütülür. En inceden kalına doğru; Türk Kahvesi, Aromalı türk kahveleri,Osmanlı dibek kahvesi,Özel koyu türk kahvesi,%80 kafeinsiz türk kahvesi. Türk Kahvesi diğer kahve türlerine göre çok daha zor bir öğütme aşamasından geçer. Çünkü çok ince olması gereken kahvenin, oldukça hassas ayarlarla ve ustalıkla takip edilmesi gerekir. Bu yüzden de sadece özel değirmenlerde öğütülebilir. Türkiye'nin ilk öğütülmüş Türk Kahvesi üreticisi olan Kurukahveci Mehmet GÖNEN, 1938 yılından bu yana tecrübesini, modern teknoloji ve mühendislik ile birleştirerek kendisine özel değirmenler ürettirmiştir. İşte bu sayede; yılların lezzeti ve kalitesi çağımızın modern teknolojileri ile fincanlarımıza taşınıyor.
Siz de benim gibi kahve tutkunuysanız sanırım sizin için de Türk kahvesinin yeri ayrıdır. Bizim kültürümüzde misafirperverlik göstergesi,sohbetin en keyifli parçası,yorgunluğu alan mucize bir içecek. Şimdi asıl konu bizim İzmir'deki dibek kahvemiz. Geleneksel Türk kahvesi cezvede pişirilirken İzmir'de fincanda da pişirilir; kısık ateşte yanan mangalın üzerine porselen fincan konur ve o inanılmaz köpüklü inanılmaz derecede sıcak kahve önünüze gelir. İzmir’de bulunursanız mutlaka deneyin derim. İzmir’de çok meşhur paket halinde satılan dibek kahvelerini de burada, yerinde yani “LİDER KURU KAHVE’de paket halinde alabilirsiniz.Ayrıca aromalıları da var, Damla Sakızlı, Bademli, Çikolatalı vb. gibi farklı tatlar ile buluşabilirsiniz. Kemeraltı'nda kahvelerin satıldığı yerde kocaman dibek makinelerini görmeniz mümkün. Hatta oraya yaklaştığınızı seslerden dahi anlayabilirsiniz, gümm! gümmm !!Kemeraltına uğramışken Hisarönü’ünde LİDER KURUKAHVE’ye de uğramayı ihmal etmeyin, pişman olmazsınız...
SON BİR KAHVE
Seninle son bir kahve içmek isteyip istemediğimi bile bilmiyorum oysa... İçimde bir kadın öldü bu gece, içimde bir çocuk öldü... Sözcükler kanıyor ve kanayan her sözcük aramıza akıyor... Görüyorum ki sadece kanamış sözcükler var aramızda.. Her şeye rağmen son bir kahve, SON BİR KAHVE... Ve belki de uzun bir sevişme yaşanacak, Kahve sonrasında, Kırk yıl hatırı kalacak türden, Kırk yıl geçse yine anımsanacak türden. Tenimi kesecek son dokunuşların, Teninde kokusu kalacak, son dokunuşlarımın. Nefes nefese üzerimizde fal bakacak gece, Bir medyum edasıyla sana görülen uzun yolu, Bana görülen hasret dolu geceleri anlatacak. Fincandan bir parmak telve alıp, Boynunda dolaştıracağım. Bak şimdi fincan boş, Yatak boş, Anlıyorum ki: beklemek boş. Yine de bir umut: Her şeye rağmen son bir kahve diyorum, SON BİR KAHVE…
KAHVE ÇEKİRDEĞİNİN İNCELENMESİ ;
KAHVENİN ÖZELLİKLERİ ;
Türk Kahvesi ;
1. Dünyanın en eski kahve pişirme yöntemidir.
2.Köpük, kahve ve telveden oluşur.
3.Yumuşak ve kadifemsi köpüğü sayesinde damakta en uzun süre tadını devam ettiren kahve türüdür.
4. Birkaç dakika şekli bozulmadan kalabilen bu leziz köpüğü sayesinde, uzun süre sıcak kalabilir.
5. İnce kenarlı fincanda sunulduğu için, diğer kahve türlerine göre daha yavaş soğur ve böylece daha uzun süren bir kahve keyfi sunar.
6. Yoğun şurupsu kıvamı ile ağızdaki lezzet tomurcuklarını aşırı uyararak hafızada yer eder.
7. Diğer kahve türlerine göre, daha kıvamlı, yumuşak ve aromatiktir.
8. Kendine özgü enfes kokusu ve özel köpüğü ile diğer kahvelerden kolaylıkla ayırt edilebilir.
9. Kahve tutkunları tarafından, kaynatılarak içilebilen tek kahve olarak kabul edilir.
10. Geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür. Cafedomancy: Kahve telvesini kullanarak kehanette bulunmak.
11. Eşsizdir çünkü kahvesi fincanın içindedir ancak telve olarak dibe çöktüğünden filtre edilmesine ve süzülmesine gerek kalmaz.
12. Hazırlanırken şeker ilave edildiğinden diğer kahvelerde olduğu gibi sonradan tatlandırmaya gerek yoktur.